Afyon Olamaz Bana Sözlerin

Her şey, n'üçün bomboş gelir insana? Tek bir şeyde bile n'üçün en ufak bir teselli bulunamaz? Ne kitap okumak, ne yazmak, ne bir şey yapmak, hiçbir şey istemiyorum. Ve dışarı da çıkmak gelmiyor içimden, ama eve de sığamıyorum, ilçeler aşmak istiyorum bisikletle, sonra sıkılıyorum yine, ee ne olacak ki sonra? diyorum. Daha yolda, verdiğin bir molada bile hiçlik fikri kuşatacak zihnini. Nafile çaba, esir edecek seni. Yaptıklarına ve söylediklerine hep şüpheyle yaklaşacaksın, ne kendine ne de fikirlerine tam mânâsıyla inanamayacaksın, bir daha bağlanamayacaksın, canın sıkıldıkça sıkılacak. Saatler birbirini kovalayacak, sen bunları düşünürken. Uyumamış, uyuyamamış olacaksın saat sabaha karşı 4'te. İstersen gün içerisinde kendini olabildiğince yor, faydası olmayacak. Nafiledir çaban. Zihnin bulanmaya devam edecek. Miden bulanacak. 

Bir vakitler, yaralarını sarabilmek için sığındığın kitaplar, sanatlar, felsefeler, kurgu karakterler bile seni kandıramayacak, zihnini yatıştıramayacaklar. Onlardan da usanacaksın. Oradan, öyle, sana bakacaklar. Masanın üstünde daima okumak istediğin şiir kitapları, romanlar olacak. El atacaksın, sonra bırakacaksın: hiçbirinin, hiçbir sayfasını çevirmeden. Bilgisayarın var, artık yazmıyorsun, oyun oynardın, onları da bıraktın. Ne istiyorsun? Bilmiyorsun. Ne yapıyorsun?

- Savruluyorum.

Sakın "oldum", deme!

- Oldum. Her şey bu noktaya çıkar. Yolların sonu, işte buraya çıkar: nihilizme. Hiçbir şeyin değeri, mânâsı yoktur. Her şey boştur, bomboştur. Oldum, artık! Bundan sonra, bu yaşımdan sonra, bu yaşta bu farkındalıktan sonra, artık hiçbir şey olamayacağımı yürekten bildiğim için: oldum! Gayrısı hep lakırtıdır. Hayatın, hayatlarımızın tek gerçekliği budur. Öğrenmesi de, tecrübe sahibi olması da, anlaması da yerin dibine batsın! Acaba daha ne kadar oyalanacağım burada? Kahretsin! Hiçbir şey mantıklı gelmiyor. Sanki dünyanın ortasında, koskoca evrenin de bir köşesinde, bir nâçâr adamım. Ne küçüğüm! Şuraya bak! Koca bir hiçim ben. Yediremediğimiz için, ulularız kendimizi. Yadsırız, yoktur oysa tapınılası değer. Yazık şu insanlara, nasıl bir yer böyle burası, bu dünya... Oldum ben! Bu farkındalığa varınca, dünya kocaman bir tiyatro sahnesine dönüyor. Çoğu oyunsa can sıkıyor, sanki canımız hiç sıkılmıyormuş gibi, acı üstüne acı seyrettiriyorlar gün boyunca! Yazık! Yazık! 
- yaaaaaazıııııııııııııııııık!..

Dur, sakin ol.

- Eh, sen de bir siktir git artık! Dinlemek istemiyorum. Eyleyemezsin beni. Avutamazsın beni. Hiçbir söz, afyon olamaz bana. Hiçbir söz, tesir edip de yıkamaz zihnimdeki nihilizm gerçeğini! Boşuna çabalama! Ucuz sözlerini duydukça, daha çok sinirleneceğim. Küçüksünüz! 
Ve küçüğüm, küçüğüz de tabiî...

Sen bir koca yazarsın, pek büyük bir şairsin! Dili ustalıkla kullanıyor, meramını da gayet güzel anlatabiliyorsun. Yeteneklisin, durdurma kendini. Set çekme önüne çocuğum! Görmezden gelme dünyayı, insanları, yaşamı, kendini! 

- Boş laflar... Lakırtıdır işte tüm bunlar, lakırtı! Sana sus diyorum. Sus! Sus artık, sus! 

Ama...

- Kes! Yazarlığının da amına çakayım, şairliğinin de bir taraflarına tıkayım, yaşamının da yüzüne attırayım, insanlığının da amına kirgizdireyin. Kes artık! 

Anlaşıldı, pekâlâ anlaşıldı vaziyet!.. (Acıyan gözlerle bakar.)

- Ayrıca, bakma bana öyle acıyan gözlerle. Tanırım ben bu bakışları! Acıma bana! Defol be! Utanma, sıkılma da mı yok sende! Gitsene! Bak hâlâ bakıyor?.. Niçin duruyorsun yanımda benim? Ben yalnızca ilgi uyandırabilecek bir adamım. Bu tanışıklığın bu kadarı kâfidir. Sonrası inan ki cehennem gibi olacaktır, hem senin için hem benim için. Susuyorsun? Hey!.. Âh, neyse. Ne konuşuyorum ki ben... Gidiyorum. 

02.08
Nâçâr Şâir 
Trabzon
31 Ağustos 24

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çepni Serhat Öztürk Kısa Biyografi

Çepni Serhat Öldü