DOKUZUNCU DEFTER - 20.02.2024- 00.28/01.23

 

Ve yine gece oldu. Düşünüyorum. Ben, hiçbir şey değilim. Hiçbir iddiam yok. İnsanın ölümü tam olarak bu, galiba… İhtiraslarının ve şevkinin kaybı, kişinin artık öldüğünü ayan eden, bir tür açılmış bayrak gibidir. Dünya bir savaş meydanı, ve ben, ölümümü ilan ediyorum: Ben, bugüne bugün, hiçbir şey değilim. Bir hiçim ben. Uğruna mücadele edebileceğim hiçbir şeyim yok. Hiçbir davam yok. Ben buyum işte, tükenmiş ve pes etmiş bir adam!..

Rüyalarımda Bişkek’i görüyorum. Bazen Kazakistan’ın bir şehrinde oluyorum, bazense hangi ülkede olduğumu bilmememe karşın, yanımda yöremde Kazakça ve Kırgızca konuşan insanlar, genç kızlar oluyor. Onlarla rüyamda kendi dillerinde sohbetler ediyorum. Sonra, istisnasız, rüyamda da güvenimi boşa çıkartıyorlar. Yine aldatılıyorum.

Hiç kimseye güvenemiyorum… Niçin böyle! Niçin hep acı çekiyorum! Ah! Canım yanıyor, bir kez bile mutlu olamıyorum, defterlerime hep karanlık şeyler yazıyorum… Niçin, not defterlerime bugüne kadar kayda değer, mutlu olduğum bir anımı yazamadım? Niçin bir müddet dahi olsun keyfim yerinde olmuyor? Kafamın içi, beynim niçin acıyor?

Ah Serhat! Artık Çepniliğin bile kalmadı. Ne de Öztürk’lüğün… Artık kim olduğunu bile bilmiyorsun. Her şey o kadar bulanık bir hale geldi ki, hiçbir şeyi seçemiyorsun, her şey boş ve manasız geliyor gözüne…

Hiçbir konuda sana danışılmıyor. Hiçbir konuda fikrin sorulmuyor. Varlığının, insanların nezdinde bir kıymeti yok. Sen bir hiçsin Serhat! Sen bir hiçsin…

Bugüne kadar ortaya çıkardığın kıytırık yapıtlarının hemen hepsi, onaylanma ihtiyacından kaynaklanıyor. İnsan bu kadar küçük işte. Küçüklükten itibaren sürekli seninle dalga geçildi, hep horlandın, sonra kendini kanıtlama ihtiyacı sende hasıl oldu. Ve ürettin, bir şeyler yapmaya çalıştın. İçindeki boşluk o kadar büyüktü ki, ve gittikçe o kadar büyümüştü ki, bir ideolojiye sarılıp, o ideolojinin ve şevkinin peşinden ta Kırgızistan’a gittin…

Fakat ne oldu, hayallerin suya düştü. Olmadı. Yarım kaldın. Böyle olmaya zorlandın, bu hallere düştün.

Sevgisizlik, mahrumluk, sende onarılamaz yaralar açtı…

    Şimdi ne olacak?

Hiçbir şey.

 

-

 

Hemen şimdi, bir kuvvet, bir hedef, bir amaç ve rota yaratamazsam, buradaki günlerimi de aydınlık görmüyorum. Şu an kendimi öldürebilirim. Anlık bir onaylamama bakar. Bir düşüneyim. Şimdi intihar etsem ne olurdu?

Diyelim ki bileklerimi kestim. Ve kendimi bıraktım, saldım. Herhalde yavaş yavaş kendimi kaybeder ve bayılacak gibi olurum, sonra da kan kaybından ölürüm. Peki ya sonra? Sonra ne olur?..

Ne mi olur, günlerce, yurttaki odamıza giren olmaz. Kokarım, şişerim, belki iç organlarım patlar, vücudumda kurtçuklar türer, çürümeye başlarım, oda fena halde ölü kokar ve bu koku koridora yayılana kadar kimse beni fark etmez. Ardından, herkes panik olur, polise haber verirler, ambulansı ararlar, herkes B-317’ye doluşur, herkes beni görmek ister. Sonra üstümü bir kara çuvalla örterler, kapatırlar. Odaya girenler, ancak açıkta kalan ayaklarımı ve her yere bulaşmış kanları görürler. Kısa bir süreliğine önemli olurum. Haber kanalları ve sayfaları bu olayı paylaşır. Milletimiz her zamanki gibi bilgeliğini konuşturacaktır, çeşitli yorumlar yapacaklardır. İntiharıma bir kılıf da kendileri uyduracaktır. Her kafadan ses çıkacaktır. Haber edilirken resmim ve adım sanım paylaşılacaktır tabii, beni tanıyanlar acaba içlerinden ne gibi şeyler geçireceklerdir? Türkiye gündemine oturacağım yüksek ihtimal. Bir süre benim intiharım, insanları sarsmaya devam edecektir. Acaba Rektör Alpaslan, Nezahat Ceylan, Mırzagül, Dariğa, hele hele Esma, bu olayı görünce/duyunca ilk olarak nasıl tepki vereceklerdir?

Annem ve babam, muhtemelen benden kısa bir süre sonra ölürler. Dayanamazlar çünkü. Kardeşim Göktuğ ise böyle bir şeyi hiç mi hiç kaldıramaz, bence o da hayatını kaybeder. Benim ardımdan fazla yaşayamazlar. Ailemi tanıyorum.

Sonra, cesedimi incelerler, otopsi yapılır, naaşım Trabzon’a gönderilir ve Müslüman adetlerince, küçük bir törenle Yeşilova’ya gömülürüm. Mezar taşıma da Çepni Serhat ÖZTÜRK yazmazlar, Serhat Öztürk yazarlar, biliyorum. Benim ailem, aile üyelerim, beni tanımıyor. Bana kalsa, ben artık mezar taşıma NAÇAR ŞAİR yazdırmak isterim. Beni tanımlayan en iyi tabir şimdilik bu. Ben naçar bir şairim.

YouTube videolarım patlar. İntiharımdan önce, tüm videolarımı herkese açık hale getiririm. Bu sefer, açıklamalarım ve yazılarım o kadar popüler olur ki, büyük dergiler sürekli benim eserlerimden alıntılar yaparlar. Devrim niteliği taşır, benim paylaşımlarım. Çok insanı etkilerim. Öyle ki, Wikipedia’da bile her şeyim çıkar.

Hatıra olarak birkaç mahalleye veya sokağa benim adımı verirler. Benim hakkımda videolar, belgesel filmler yaparlar.

Ben, aşmış bir adamım. Tüm o sahtekarlardan büyük, ulu bir adamım. Kıymet görmemem ve el üstünde tutulmamam doğal. Ama bir gün intihar edeceğim. Kafamda var. Bunu sadece bugün düşünmedim. 2021’den beri düşünüyorum. Gün gelecek. Ve beni üzenlerin, bana içleri acıyacak. Onlara en güzel insanlık dersi, benim intiharım olacak.

Düşünüyorum da, mezuniyet günü, en iyi intihar günüdür.

Belgeyi aldığım an, sahnede, onca insanın önünde kendimi mi vursam?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çepni Serhat Öztürk Kısa Biyografi

Çepni Serhat Öldü