Önceki gün, fakültemizde öğretim görevlisi olarak çalışan bir kişiyi (hocayı), ziyaret ettim. Aslında, kapısının önüne vardığımda, biraz tereddüt etmiştim. Hatta gerisin geri bile döndüm… Fakat sonra, yine aynı şeyleri duyacağımı ve artık o tarz sözlere alışmış olduğumu, hiçbir şey kaybetmeyeceğimi ve hatta istersem eğlenebileceğimi hatırıma getirerek, tereddüdümü bir nebze olsun aşabildim ve odanın kapısını tıklatarak, içeriden bir onay sözcüğü beklemeye koyuldum. Kısa bir süre sonra, hoca, gel, dedi. Girdim. Kendisini yeterince tanımıyordum. Suratını, eşkâlini de bilmiyordum. Bundan ötürü, ilk olarak “Siz Melih Erzen misiniz?” diye sordum. Gülerek, evet benim, dedi. Bana yer gösterdi, otur, dedi ve ben de bana gösterilen yere yerleşerek, konuşmayı başlattım. Hoca takımının, hele edebiyatçıların ve şuaranın kibrini, vakitsizliğini çok iyi bildiğimden, direkt konuya girdim. — Fakültemizde, şair bir hocamız varmış, dikkatimi çekti, gelip tanışmak isted...